‘Terörist’ adı altında, hiçbir delil gösterilmeden insanlar tutuklanıp işkence görebiliyor ve öldürülebiliyor. Bütün bunlar olup biterken Çin, hiç kimseye hesap vermiyor.
Varlığı ispat edilemeyen nükleer silahlar ve zoraki körüklenen mezhep çatışmalarıyla doldurulan dünya gündeminde pek yer edinemeyen bir coğrafya Doğu Türkistan. Türkiye’de bile Sincan denildiğinde Çin’in bir şehri zannedilen Doğu Türkistan, yine büyük insan hakları ihlallerine tanıklık ediyor.
11 Eylül sonrasında dünyanın gözlerine baka baka ülkedeki farklı gruplar üzerindeki baskılarını artıran Çin, sistematik bir sindirme sürecini manşetlere taşımadan yürütüyor. Kur’an-ı Kerim okuyan çocuklar okul yollarından toplanıp tutuklanırken onlarca insan bir anda idam edilebiliyor. ‘Terörist’ adı altında, hiçbir delil gösterilmeden insanlar tutuklanıp işkence görebiliyor ve öldürülebiliyor. Bütün bunlar olup biterken Çin, hiç kimseye hesap vermiyor.
Yıllar süren hapis hayatının ardından şimdi ABD’de sürgünde yaşayan Nobel Barış Ödülü sahibi iş kadını Rabiya Kadir, Çin’in bu sınır tanımayan tavrını bir kez daha gündeme taşımaya çalışıyor. Kadir’in ifadesine göre, Doğu Türkistan İslami Hareket Grubu’na bağlı olduğu iddia edilen 18 kişi terörist oldukları gerekçesiyle öldürüldü, 17 kişi de tutuklandı. Kadir, bu olayın soruşturulmasını, kamuoyuna duyurup araştırılmasını talep ediyor.
Kadir, konunun uzmanlarının, Doğu Türkistan İslami Hareket Grubu’nun lideri 2003 yılında Pakistan’da öldürüldüğünde grubun zaten dağıldığını düşündüklerini ve bu yüzden insanların tutuklanıp öldürülme gerekçelerinin yersiz olduğunu söylüyor.
Uluslararası insan hakları örgütleri de Çin’in terörle savaş adı altında Doğu Türkistanlıları ezerek onların bağımsızlık taleplerini de böylece geçersiz ve yasadışı kıldığı konusunda hemfikir. Hatta bu konuda gerek Uluslararası Af Örgütü gerekse İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından her yıl neredeyse iki rapor yayımlansa da, bu raporlar dünya kamuoyunun ilgisini çekmiyor ve daha da trajik olanı, dünyanın önde gelen liderleri tarafından bilhassa ticari kaygılardan ötürü göz ardı ediliyor. Dolayısıyla, süper güç olma yolunda ilerlemesi kimileri tarafından sevinçle karşılanan Çin’in baskıcı tavrı, herkes tarafından -iradi ya da gayri iradi olarak- onay görüyor. Fakat hatırlatmak gerekir ki, çok uzak değil, yakın bir gelecek içerisinde Çin, hem ekonomik hem askeri hem de siyasi gücüyle dünya üzerinde daha fazla söz ve nüfuz sahibi olduğunda pek çok kişi ve kesimin, bu ‘onaylanmış tavrı’ bu kez kendisi üzerinde hissedeceğinden kuşku yok. Belki o zaman, o “geriye artık söylenecek bir sözün kalmadığı” zaman, durumun vahameti anlaşılacak; fakat bugün ABD üzerine söylenenler nasıl etkili olamıyorsa, o zaman da söylenecek sözlerin hiçbir geçerliliği olmayacak.