“Ben ölürüm, ama dünya durdukça milletim mücadeleye devam edecektir.” (Osman Batur) Bakmayın Şubat ayının cüce olduğuna, cüce olduğu kadar aynı zamanda
“Ben ölürüm, ama dünya durdukça milletim
mücadeleye devam edecektir.”
(Osman Batur)
Bakmayın Şubat ayının cüce olduğuna, cüce olduğu kadar aynı zamanda dengesizdir o. Bir bakarsın 28 gün, bir bakarsın 29 gün olur. Hem cüce, hem de fırıldaktır desek yeri olur. Ufak olmasına rağmen Türk Dünyasını kan ve gözyaşına boğan bir aydır Şubat ayı. Gerçi ayları bir kenara bırakırsak, yılın her gününde milletimizin bir acı hatırası vardır diyenleri duyar gibiyim, ve hak vermekten kendimi geri koyamam. Yine de bu ayda iki büyük soykırımın yapıldığını Türk Coğrafyasında görmekteyiz. Bir avuç Türklük sevdalıları olmasa bu soykırımlar unutulacak ama, Allah’tan bu acıları bizlere her daim hatırlatanlar mevcut. Allah onları eksik etmesin.
Doğu Türkistan, mazlum Türk evladının hürriyet diye haykırmakta olan, 18. yüzyılın sonlarından itibaren Çin işgali altında inim inim inleyen Türk diyarı. Çok kısa da olsa Uygur Türkleri bağımsızlık görmelerine rağmen kendi Devletlerini yaşatamamışlardır. Çin zulmü, asimilasyonu, katliamları adeta her gün yaşanmaktadır. Çok fazla uzaklara gitmeye gerek yok, 5 Şubat 1997 yılında Gulca soykırımı olarak tarihe geçen acı hatıralar halen zihinlerimizde. Mübarek Ramazan ayında Çin işgalcisinin gözleri dönmüş ve Kadir Gecesinde başlayan saldırılar günlerce sürmüş ve akabinde yüzlerce Doğu Türkistanlı katledilmiş, binlercesi tutuklanmıştır. Sayısı belli olmayan Uygur Türk’ünün akıbeti ise halen meçhul. Evet bir Ramazan ayında, dini afyon sayan Kızıl Emperyalizm yine yapmıştı yapacağını. Dünya herşeyi görüyor ve görmemezlikten geliyordu. Başta Gulca şehri olmak üzere Doğu Türkistan kan ağlıyordu, gözyaşları sokakları sel gibi kaplarken sesini duymak istediklerimiz yine sessiz köşelerinde oturuyorlardı. 5 Şubat 1997 Gulca Katliamının yıldönümüdür. Unutulmaması gereken, ve gelecekte ufukta görünen hür olarak dalgalanacak Gök Bayrağın müjdecisidir 5 Şubat 1997, ve onun gibi nice acı dolu yıldönümleri.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim iki husus vardır. Birincisi 2012 yılı Türkiye’mizde “Çin kültür yılı” olarak benimsenmiştir. İkincisi ise Uygur Türklerinin önde gelen isimleri halen Türkiye’ye girememektedirler. Düşündürücü değil mi?
26 Şubat 1992 tarihi yakın tarihimizin Türk’e yapılan soykırımlardan en belirgin örneklerinden bir başkasıdır. Azerbaycan Cumhuriyetinin Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabası Rusların desteğiyle Ermeni saldırısına maruz kalmış ve yüzlerce Azerbaycan Türkü katledilmiştir. Bu tarih maalesef Hocalı Soykırımı diye tarihe geçmiştir. Bir gecede 613 Türk katledilmiştir. Kayıpların sayısı halen tartışılmakta olup öldürülenlerin 106’sı kadın ve 83’ü çocuktur. Karnı yarılmış bulunan hamile kadın sayısı ise 56’dır. Türk uruğu yine bir soykırıma uğramış olup Dünya bu konuya da sessiz sedasız seyirci kalmıştır. Gerçi Dünyanın hali bu, ezilen ve katledilen Türk ise sessiz sedasız kalmak onun görevidir adeta. Türkiye’de ise daha geçenlerde Hocalı Soykırımının tanınması için meclise kanun teklifi verildi. İnşallah kabul edilir.
Gulca Soykırımı, Doğu Türklüğünün yakın tarihte uğramış olduğu bir soykırımdır. Hocalı Soykırımı ise Batı Türklüğünün yakın tarihte uğramış olduğu bir soykırımdır. Yani Gulca’dan Hocalı’ya bir soykırım çizgisi böylece çekilmiş oluyor. İki tarafta da soykırıma uğrayan ben, iki tarafta da kanı akıtılan ve gözyaşlarına boğulan ben. Bu yıldönümlerini unutmamak ve unutturmamak yaşam mücadelemizin bir parçası olmalı. Kin ve nefret gütmek için değil, Türklüğün yaşatılması için verilen mücadelelerin hakkını vermek için.
Bir Şubat ayında iki soykırım, Gulca ve Hocalı. Bu millet bu soykırımların dışında nice soykırımlara maruz kalmıştır, ve halen kalmakta. Türk’ün kaderidir deyip işi oluşuna bırakmak olmaz. Gelecek nesillere aktarmak her Türk’ün görevidir.
Gulca’da Gök Bayrağın hür dalganacağı günleri, Karabağ’da Azerbaycan Bayrağının hür olarak dalgalanacağı günleri görmek dileğiyle…
Murat Gedik, 18 Şubat 2012