Çin, yakın zamanlarda üç mühim açılımda bulunmuştu. İlk olarak
Afganistan
’da ABD’nin bıraktığı boşluğu Tâliban ile yakın ilişkiler geliştirerek doldurmuştu. Bu mühim coğrafyayı, kendisi açısından
Pakistan
ile bütünleştirdi.
Pakistan, İpek Yolu’nun ‘Orta Koridor’u
için son derecede kritikti. Çin hayli zamandır Pakistan’da varlığını hissetiriyordu.
Orta Koridor
için son derecede mühim olan
Pakistan
’ın
jeopolitik
ve
jeoekonomisinin
başka bir yüzü daha vardı. Çin,
Gwadar
’dan başlayıp,
Hind Denizi’
ni aşıyor ve
Körfez’
e
ulaşıyordu. Çin ticâret Yolu daha sonra,
Kalkınma Yolu
olarak isimlendirilen kara yolu bağlantısıyla Irak’ı geçip Türkiye sınırlarına kadar uzuyordu.
Çin, ikinci olarak, daha ileri bir adım atarak
Afganistan
ve
Pakistan
’dan sonra İran ile de derin anlaşmalar imzaladı. Çin, artık, “Ortadoğu’da ben de varım” demekteydi.
Çin’in üçüncü adımı
Doğu
ve
Orta Akdeniz
’deki lojistik açılımlarıydı. Doğu Akdeniz’de kendisine
Hayfa
ve
Pire
gibi lojistik merkezler oluşturuyor; tesir sâhasını,
Orta Akdeniz
’de İtalyâ’ya kadar yayıyordu. İşbu gelişmeler, İpek Yolu’nun kuzey hattını işlemez hâle getiren,
Atlantik hegemonyasını
harekete geçirdi.
Atlantik
tepkisi kendisini ilk olarak
Irak
’ta gösterdi. İran’ın
Sûriye
ve
Lübnan
’a uzayan lojistik hattını kesmeye mâtuf olarak, zâten istikrarsız olan bölge daha da istikrarsızlaştırılacaktı. Buna
Sûriye
’de, son zamanlarda yaşanan hareketlilikleri de dâhil etmek yerinde olacaktır.
Yunanistan
’ı toptan ileri bir üssü hâline getirmiş olan
ABD
’nin Çin’in
Pire
üzerinden hâkimiyet sâhasını arttırmasına izin vereceği düşünülemez. Benzer olarak
Hayfa
Limanı’nı da Çin’e yâr etmeyecekleri ortadadır.
Hayfa
Limanı’nın istikbâli, aynı zamanda, hanidir iniş ve çıkışlar yaşayan İsrâil-
ABD ilişkilerini
de belirleyecek esaslı değişkenlerden birisi olacaktır kanaatindeyim. Çin-İran yakınlaşmasının İsrâil’i
tedirgin ettiği
de muhakkaktır. Bu sebeple Çin’in Akdeniz açılımının şimdilik akamete uğraması daha kuvvetli bir ihtimâl olarak görünüyor.
Orta Akdeniz’de İtalya
’nın aldığı ani bir kararla, Çin ile
yaptığı anlaşmaları toptan çöpe atması
bunun kayda değer bir işâreti olarak değerlendirilmelidir.
Hindistan
’ın son
G-20
’de sahneye çıkmış olması tam da bu bağlamda gerçekleşmiş görünüyor. Târihsel olarak
Baharat Yolu’nun sâhib-i aslîsi olan Hindistan
, İngiltere tarafından olduğunu düşündüğüm bir tasarım üzerinden devreye sokuluyor. Bu yeni yol,
Bombay
’dan başlayıp
Hind Denizi
’ni aşıyor;
Dubai
ve
Riyad üzerinden
Hayfa
’ya; oradan da
Pire
’ye ulaşıyor. Yâni,
Baltık’dan başlayıp Girit’e uzanan Atlantik Hattı
ile kavuşuyor. Hâsılı, her ne kadar bugün Rusya ile olan ilişkilerini, aracılık fırsatları ve rantları hatırına da olsa sona erdirmemiş olsa da,
Hindistan’ın nihâî tercihinin Batı ve Atlantik’ten yana
olduğu ispatlanmış durumda. (
Kuantum fizikası ile Hint metafizikası
er geç buluşacak demiştik).
Hindistan
mahreçli bu ticâret yolunun hemen hemen kardeşi sayılabilecek bir enerji hattı da var. O da İsrâil
doğal gazını Güney Kıbrıs üzerinden Dedeağaç ile
buluşturuyor. Kesin olan husus,
Türkiye’nin dışlanmış olması
. Buna mukâbil
Yunanistan bu hatların sinir merkezini
oluşturuyor.
Hindistan
ve
Modi
rejimi
Pakistan-Türkiye-
Âzerbaycan
arasındaki kardeşlik ilişkileri
ve
dayanışma pratiklerine
şiddetle karşı çıkıyor, Buna naziresine yaparcasına
Yunanistan
,
Güney Kıbrıs
ve
Ermenistan
ile yakın bağlar ve ilişkiler kuruyor.
Türkiye
, zâten Avrupa’yı Avrasya’dan koparan
Baltık-Girit Hattı
’nın hâricinde bırakılmıştı. Bu hat
Türkiye’nin yer yer vesveseli, yer yer takıntılı Batı serencâmının da nihâyete erdiğini
gösteriyor. (
Reis-i Cumhûr Erdoğan
’ın
AB için sarf ettiği ağır ve trajik ifâdeleri
de bu çerçevede anlamak gerekir). Şimdi buna
Yeni Baharat Yolu
’ndaki dışlanması eklendi. İpek Yolu’nun Orta Koridoru
Türkiye’nin tek umudu
olarak kaldı.
Batı Türkistan Azerbâycan, Türkiye eklemlenmesi
bu yolun en mühim tarafını oluşturuyor. İyi de,
Batı T
ürkistan’ı, Çin’in hunharca ezdiği Doğu Türkistan’dan nasıl soyutlayacağız?
Türk Devletleri Topluluğu
hâlâ istediğimiz kıvamda güçlenmiş değil. İran’ın Orta
Koridor’da
Türk tesirinin artmasından endişe duyduğu âşikâr. İran, eşanlı olarak
hem Türkiye hem de
İsrâil
ile yakınlaşan
Âzerbaycan
karşısında Ermenistan’ı
destekliyor. Bugünkü
Ermenistan ise Batı’dan yana ağırlık geliştirmeye
çalışırken, İran muhtemelen Rusya ve Rusya yanlısı Ermeni unsurlarla
berâber
hareket edecek.
Ermenistan’ı
desteklediği âşikâr olan
Hindistan karşısında Çin’in
Güney Kafkasya’daki konumu
ne olacak?
Atlantik hegemonyası
ise Hazar coğrafyasının birbirine girmesinden son derecede memnun. Niyetleri,
Hazar’ın dağılması
, Âzerbaycan-
Ermenistan savaşının tekrarlaması
, mümkünse bir
Türkiye-İran savaşı’nın
çıkması, Kafkasya’nın Karadeniz’e bakan taraflarının çatışmalara dâhil olması,
Rusya’nın Kafkasya’daki varlığının çökmesi
ve
Baltık -Girit Hattı
’nın bir benzerinin, kim bilir, belki
Baltık ile
Tiflis
,
Bakü, Erivan’ı
buluşturması. Oh ne güzel de yakışır;
Baltık-Girit
,
Bombay-Dedeağaç
,
Hayfa- Pire
’den sonra meselâ bir
Baltık- Erivan
hattı …(Baltık dediğime bakmayınız.
Tekmil Baltık ifâdelerini Londra olarak da
okuyabilirsiniz).
Atlantik Batı’sı
ve
Kıt’a Avrupa
aşamalı olarak
Rusya
,
İran
ve Türkiye’yi dışladı
. Dahası bunları
parçalamayı
akıllarına koydular. Şu an öncelik
Rusya
’da. Yarın sıranın
Türkiye
’ye gelmeyeceğini kim iddia edebilir? (Yetmiyormuş gibi, Türkiye, zaman zaman işbirliği yapsa da, diğer iki kurbânın her ikisiyle de sorunlu). Doğu’da ise
Hindistan Türkiye’yi hasım olarak
görüyor. Çin ile aramızda Uygur Türklüğü meselesi ur gibi büyüyor. Sayın
Erdoğan
’ın, BM’de yaptığı konuşmalarda Çin ve Hindistan’ı ağır bir dille eleştirmesi de bunu gösteriyor.
Uzattık; kestirmeden söyleyelim; Cumhûriyetimizin 100. sene-i devriyesindeki ahvâl bu…
Kaynak: Süleyman Seyfi Öğün– Yenişafak