Kitâbiyat 483
Oğuz ÇETİNOĞLU
Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da yaşamakta olan Petrol Mühendisi Bayan Gülbahar Heyithacı’nın akıllara durgunluk veren trajik olaylarla dolu günleri, kitabın konusudur. Gülbahar Hanım, Fransa’ya iltica eden eşi Kerim’in ısrarları ile, çalıştığı firmadan ücretsiz ve süresiz izin alarak Fransa’ya gider.
Günün birinde Pekin’den kendisine telefon edilir. Pek de önemli olmayan idârî bir işlem için Çin’e gelmesi gerektiği söylenir. İki kızını Fransa’dabırakarak Çin’e döner. Annesi Urumçi yakınlarındaki Karamay şehrinde yaşamaktadır. O’nun evinde kalır. ‘Çay içmek’ üzere polis karakolundan dâvet edildiğinde gider. Kendisini, cehennemi andıran bir hapishânede bulur. Burada Uygur Türklerinden soydaşları vardır. Fakat Türkçe konuşmak yasaktır.
Yasak listesi hayli kabarıktır: Duâ etmek, kavga etmek, açlık grevine gitmek, emirlere uymamak, duvarlara resim yapmak/çizmek, hijyen gereklerine uymamak, hasta kişinin tıbbî bir tedâvi görmesi gerekiyorsa, bundan kaçınması yasaktır. Gülbahar Hanım, hapishâne yönetimine kendisini cezalandırmak suretiyle aşağılama imkânını veya bu yasaklara riâyet etmediği için cezalandırma zevkini tattırmamak için hepsini ezberler, riâyet etmeyi kararlaştırır. İşkenceler başlamıştır. Sorguya çekilir. Fransa’da Çin aleyhine yapılan bir protesto toplantısında kızı Gülhumar’ın, Doğu Türkistan Türklerinin Gökbayrağı önünde çekilmiş fotoğrafı gösterilir ve sorulur: -O’nu tanıyorsunuz değil mi? -Evet, O benim kızım! -Senin kızım bir terörist! -Hayır. Neden bu gösteride olduğunu bilmiyorum. Defalarca sorulur, defalarca aynı cevabı verir: ‘Kızım terörist değil. Kocam da terörist değil’ Sorgulama, tekrarlarla devam eder. Otuz dakika mı yoksa dört saat mi? Gülbahar Hanım, sorgulanan değil, sorgulayanın âmiri imiş gibi sert bir ses tonuyla sorar: ‘Bitirdik mi?’ Cevap Gülbahar Hanım’a haddini bildirmek ister gibidir: ‘Bitmedi Gülbahar Heyithacı! Her şey daha yeni başlıyor’ Başlayan her yeni süreç, sonsuzluğa uzar…. Çin yöneticilerine göre eline Gökbayrak alanlar teröristtir. Çin devleti aleyhinde konuşma yapıldığı toplantıların içinde veya öyle bir mekânda bulunanlar teröristtir. Namaz kılanlar teröristtir. Uzun süren devam eden hapishâne günleri biter. Gülbahar Seyithacı’ya kendi elbiseleri verilir. Üzerindekilerle değiştirmesi için oy verme kulübesi gibi bir yere girer. Üzerindekiler, bedenine zamkla yapıştırılmış gibidir. Kirli ve terden kabuk hâline gelmiş deriden farksızdır. Güçlükle onlardan kurtulur. Bu arada, ayaklarındaki zinciri de çekiçle kırarak çıkarırlar. Çünkü kilit paslanmıştır ve anahtar girmemektedir. Gülbahar Hanım, ‘okul’a gönderilecektir.
Okulda Çinlileştirme ve kendi kültüründen, inançlarından ve milliyetinden arındırma eğitimine tâbi tutulacaktır. Kanı kurumuş, gıdasızlıktan deforme olmuş bir vücut sâhibine anck tiksinti verir. Bu hayat çekilir mi? Ölüm çizgisine en yakın noktada olsa bile çekilecektir. Başka tercih yoktur. Ölmeye bile izin verilmez. Yasaktır. Sonra? Sonrası Gülbahar Heyithacı’nın anlattıklarını yazan Rozenin Morgat’ın ifâdeleriyle kitapta… *** Hapishâneden kurtulanlar seviniyorsa da gönderildikleri okul, sevinçleri sıfırlamakta gecikmiyor. Çok ağır beden hareketlerinden sonra ‘hazır ol!’ komutuyla sâbitlenen vücutlar, bâzen bir saat, bâzen daha fazla süre ile kımıldamadan duracak.
Baygın düşenler, görevlinin çok sert iki tokadı ile kendine getiriliyor. Tekrar düşerse alıp götürülüyor ve bir daha kendisinden haber alınamıyor. Bu kadar çileye, üstelik yeterli miktarda beslenmeyen, gün ışığına hasret kalmış, rutubetli izbe odalarda yaşayan nahif bir kadın bedeni nasıl tahammül edebilir? Gülbahar Hanım soruyu cevaplandırıyor: ‘Güçlü Çin yönetimi, bir Uygur (Türk) kadınını susturma kararlılığına rağmen başarısız olmuştur.’ Bu cümle ile verilecek hüküm: Türk Uygurlarda vatanı istilâcılardan / işgalcilerden alacağına dâir inanç, güçlü Çin yönetiminden daha güçlüdür. Üstelik bu inanç; her sorgulamada her işkencede, güçlenerek tâzelenmektedir.
Gülbahar Heyithacı, yaşadıklarını Fransız Gazeteci Rozenn Morgat’a anlattı. Onun yazdığı kitabı Prof. Dr. Mustafa Daş Türkçeye tercüme etti. Kitaptan birkaç cümle: Gulbahar Heyithacı; tüyler ürperten gerçeklerle dolu olan hayat hikâyesinin yayımlanmasının, kendisine ve Doğu Türkistan’daki annesi ile kardeşlerine zarar verebileceğini bildiği halde korkmadı, çekinmedi. Doğu Türkistan Türklerinin mâruz kaldığı korkunç işkenceleri dünyâ duysun, öğrensin diye… Çin’in ‘Yeniden Eğitim Kampları’ adı altında Uygurlara uyguladığı baskı ve işkenceleri gözler ve idrakler önüne seren gerçek bir hayat hikâyesi…
*** Doç. Dr. Abdülhâmid Avşar editörlüğünde yayına hazırlanan kitap, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 240 sayfa olarak Haziran 2021’de yayımlandı. MİHRÂBAD YAYINLARI: Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28 Belgegeçer: 0.212-528 24 01 bilgi@mihrabadyayinlari.com www.mihrabadyayinları.com
GÜLBAHAR HEYİTHACI
Doğu Türkistan’ın Kuzeyinde Gulca’da Dünyâ’ya gedi. Petrol Mühendisliği okuduğu Doğu Türkistan Urumçi Üniversitesi’nde tanıştığı Kerim ile evlendi. Karamay’da ki Rafinerilerde Petrol Mühendisi olarak çalışmaya başladı. Pekin yönetiminin zâlimce uyguladığı ırkçılığa daha fazla dayanamayarak ailesi ile birlikte Fransa’ya iltica etti. Siyâsetle en ufak bir ilgilisi olmamasına rağmen, emeklilik işlemleri bahânesiyle Çin’e çağrılıp kamu düzenini bozmak suçlaması ile tevkif edildi. Fransız devleti ve kızı Gülhumar’ın yıllar süren kesif mücâdelesi sâyesinde 3 sene sonra serbest bırakıldı. Hâlen Fransa’da ikamet eden Gülbahar, yazdığı kitabı ile Doğu Türkistan Türklerinin sesi olmaya devam ediyor.
Kaynak: oncevatan.com.tr/kitbiyat-483-makale,52885.html
Önce Vatan Gazetesi